KADINLARIMIZ, AĞITLARIMIZ: OHİ BASKINI VE ZEGERİYE AĞIDI
Mehmet Yıldırım
1984–1985 yıllarıydı sanırım, henüz küçüktüm. Babamın dayısının Almanya’dan hediye olarak getirdiği kasetçalar(teyp) tamir edilmiş, 12 Eylül’de saklanan kasetler ise yeniden ortaya çıkarılmıştı. O kasetlerden birinde, “Kemer u Şa”lı Hasan Yıldırım, Zegeriye ağıtını söylüyordu. Ağıtı dinleyen iki yaşlı kadın karşılıklı oturmuş ağlıyor, birisi başını sallayarak ağıta eşlik ediyordu. Bu kadın, Xozmarege köyünden Demenanlı Hasan Ağa’nın kızı Fidan’dı(Gömemiş’ten Hasan Gültekin’in annesi). Diğeri ise Mıle Pazapun’un kızı Emine’ydi(1917-2008). Hasan Ağa, kızı Fidan’ı Mıle Pazapun’un oğlu Ali’yle(Aliyo Qız….--1933) evlendirdiğinde(1932), Zegeriye ağıtı çoktan yakılmıştı. Aradan altmış yıl geçtikten sonra Hasan Yıldırım, sazı ve sesiyle yaşlı yürekleri yeniden dağlıyor, pekte içten söylüyordu. Çünkü dedesi Musa Ağa da(Alanlı) Nuru mezrasında, bu ağıtın yakılmasına neden olan anlamsız aşiret kavgasında vurulmuştu[1]. Köyün bu iki saygın kadını, ağıtı dinlerken geçmişi yeniden yaşıyor, beni de derinden etkiliyorlardı. Bu etki, sonraki yıllarda beni Zegeriye ağıtı ve Xozmarege Köyündeki “Ale Hese Khuri” (kısaca Çe Ale Heşi) ailesi hakkında bilgi edinmeye sevk etti. Buna bağlı olarak ta Ohi(Oxiye) baskını hakkında. Çünkü Mıle Pazapun’un kızı Emine, sürekli Ohi baskınından bahsederdi. İşte Ohi vakası, Zengeriye ağıtı ve bir ailenin dramı.
Çe Ale Hese Khuri/Çe Ale Heşi(Ale Heşi Ailesi)
Ale Hese Khuri’nin (Ali Ağa) üç oğlu vardır; büyüğü Mustafa, ortancası Musa ve küçüğü Hasan Ağa. Bu aile, Demenan aşiretinin ileri gelen ailesi olup, Xozmarege köyünde yaşamıştır. Ali Ağa, ilk çocuğu dünyaya gelmeden evvel bir derviş getirir ve derviş doğacak çocuk için kehanetlerde bulunur. Bu olayı Memede Pıtali(1905–1996) anlatmıştı ve ne yazık ki anlatımın sadece son kısmı kayıtlıdır. Ama anlatımdan aklımda kaldığı kadarıyla derviş bir kılıç kını alır ve sırayla içerideki kılıçları getirtir. Getirilen kılıçlar kına girmez. Son olarak kına giren kılıç ise dört parmak açıkta kalır. Derviş açıkta kalan kısma göre bir hesaplama(tahmin) yapar ve Ali Ağa’nın ilk oğlu Mustafa tahmin edilen süre sonunda dünyaya gelir. Çok yiğit ve sert olan Mustafa, nişanlıyken Ohi baskınında hayatını kaybeder.
Ohi (Oxiye) Baskını
Ohi, eskiden Palu’ya bağlı olup, Karakoçan’ın kuzeydoğusunda bulunan bir bucaktır. Sonradan Karakoçan’a bağlı hale getirilip, eski haritalarda görülmektedir. Bu gün isminin değişip değişmediğini bilemediğim Ohi’de Zazalar’ın oturduğu söylenir. 1920’lerde Ohi ağası Necip Ağa’dır. Karerli Mehmet Efendi, anılarında Necip Ağa ile yakın dost olduklarını anlatır ve Necip Ağa’nın, Şadili Aşireti reisi olduğunu söyler.[2] Ohi’de, köken olarak hangi halkın oturduğunu araştırmadığım gibi, Şadili aşiretinin de Zaza olup olmadığını, bu çalışmanın konusu olmadığı için araştırmadım. Fakat aşağıda bahsedeceğim üzere, Demenanlar, Ohi’deki yenilginin intikamını, Şadililerin kaldığı Kirzi(Kırjiye) köyünden alırlar. Üzerinde durmak istediğim asıl nokta, Ohi baskınının sebebidir. Yaşlılarımız bu baskının nedenini tam olarak bilmiyorlardı. Genelde bu baskının ganimet(kerepul) için yapıldığı söylenirdi. Ben 2005 başında, Mazgirt’te Musa Talan(1911–2007) ile yaptığım sohbette bu olayı sorduğumda aynen şöyle demişti; “bu olayın sebebini bu gün sorsan Dersim’de, benden başka kimse bilmez”. Kendince anlattığı sebep ise özetle şöyleydi;
“Dersim ağaları toplanıp Necip Ağa’nın konağına giderler ve başta namaz olmak üzere bazı dini konularda mülahaza ederler. Dersim ağalarıyla beraber bir de Gord adında bir Seydanlı gider. Gord, aslında dini konularda cahil olmakla beraber, her konuda çok iddialı fikirler ileri sürmekte ve kendisinin “Kayseri Mektebinde” eğitim gördüğünü(!) iddia etmektedir. Zazaların dini görüşlerini ise bir Hoca anlatmaktadır. Uzun tartışmalar sonucu bir neticeye ulaşılamayınca, Necip Ağa, Gord ile Hoca’ya rüyaya yatmalarını söyler. Sabah olunca Hoca rüya görmediğini, Gord ise ilginç bir rüya gördüğünü söyler. Rüyayı anlatır ama sonuçta rüyanın gerçek olmadığı ve Hocaya karşı hakaret içeren bir uydurma olduğu anlaşılır. Bunun üzerine Zazalar, Dersimlilere silah çeker ve Dersimliler tatsız şekilde Ohi’den ayrılır. Bunun üzerine Ohi’ye baskın yaparlar.”
Musa Talan, Dersim aşiretlerinin Ohi’ye baskın yapmasını böyle gerekçelendirmişti. Ben baskının, 1918–1920 arasında gerçekleştiğini tahmin etmekteyim. 2007 Ağustos ayında piyasaya çıkan Karerli’nin anıları da tahminimi doğrulamaktadır. Karerli anılarında Necip Ağa ile Dersimliler arasında geçen bir sürtüşmeden bahsetmektedir. Karerli anılarında özetle bu sürtüşmeyi şöyle anlatmaktadır;
“1918 yılında, Bağın Kalesi dolayında toplanan Dersim aşiretleri, Ohu’ya(Karerli Ohi değil Ohu demektedir) baskın için, Kiğı suyu boyunca mevzilenmiş, Necip Ağa’da Ohu’da tedbir almıştı. İzzet Paşa olayı durdurmak için Kiğı kaymakamına tel çekmiş ve bunun üzerine Ohu’ya hareket etmiştik. Kaymakam, Dersim aşiretlerine mektup yazıp kendileriyle görüşünceye değin herhangi bir eylem yapmamalarını rica etmişti. Necip ağa gerginliğin sebebini anlatıp, yönetim kadrolarının da bu gerginlikte payı olduğunu belirtti ve özelikle Mazgirt civarındaki Türk-sunni beylerin, Osmanlı’yı Dersim’in üzerine sürmek için fesatlıklar yaptığını ve mezhepleri farklı olan bölgedeki kardeş aşiretleri karşı karşıya getirerek kendi etkilerini arttırmayı amaçladıklarını dile getirdi.
Dersim aşiretleri mektubumuza cevaben bizi Magirt’in Lödek köyüne davet etti. Gittiğimiz Lödek’te Dersim aşiretlerini dinledik. Ağalar, Necip Ağa ve diğer sunni beylerin, devlet yetkililerini kışkırtıp kendi üzerine sürdüklerini, bu nedenle intikam almadan dönmeyeceklerini söylediler. Ayrıca Seyit Ali adındaki Dersim’li, öldürülen ve cesedi bulunmayan Seyit Bektaş’ın katilinin Necip Ağa olduğunda ısrar ediyordu. Sonunda Dersim aşiret liderlerini, hep beraber Necip Ağa’nın konağına gitmeye ve meseleyi aydınlığa kavuşturmaya ikna ettik. Ohu’da uzun tartışmalar sonucunda Necip Ağa, olaylarla ilginsin olmadığına Dersimlileri ve Seyit Ali’yi ikna etti ve böylece barış sağlandı.”
Karerli anılarında her hangi bir çatışmadan bahsetmemektedir. Oysa aşağıda bahsedeceğim gibi, Ohi’ye baskın olmuştur. Ben baskının, Kaymakamın bu girişiminden hemen sonra olduğunu tahmin ediyorum. Kuşkusuz resmi arşivlerde bunun kayıtları vardır. Fakat Karerli’nin bu baskından bahsetmemesinin, kanımca iki nedeni olabilir. Birincisi; 1919 yılında, Ali Galip olayı sırsında Karerli Sivas’ta tutukludur. Eğer Ohi baskını bu döneme denk geldiyse, bundan haberi olmayabilir. Diğer bir neden ise, Karerli’nin anıları boyunca yaptığı gibi, bölge halkı arasındaki çelişkileri görmezlikten gelmesi olabilir ki bu da söz konusu talihsiz olayların gelecek nesiller tarafından bilinmesinin ayrılıkları körükleyeceği kaygısından kaynaklı olabilir.
Baskında Neler Oldu
Ohi baskınına Demenanlar ve Alanlar gitmiştir. Bunun dışında Xıran aşiretinin de katıldığı söylenmektedir. (Yeni yaptığım söyleşilerde Kureyşanlıların da katıldığını öğrendim). Musa Talan ise tüm aşiretlerin katıldığını söylemektedir. Silahşorlar toplanıp yola koyulduğunda, Ali Ağa’nın oğlu Mustafa, herkesten daha heveslidir. Fakat babası gitmesini istememektedir. Gelip oğlunu vazgeçirmesi için Alanlı Mıle Pazapun’a ricada bulunur, fakat O da vazgeçiremez. Sonunda Ali Ağa, oğlunu yalnız bırakmamak için peşinden gider[3]. Alan ve Demenanların silahlı birlikleri Çukur Köyü’nde buluşup Ohi’ye hareket ederler. Ohi’de ilk gün köyün civarındaki tepelere gizlice sokulup köy gözetlenir. Necip Ağa’nın konağında 20–30 civarında insanın olduğu ve rutin işlerin yapıldığı gözlemlendikten sonra baskın yapılır. Diğer güne sarkan uzun çarpışmalardan sonra Necip Ağa’nın adamları, yavaş yavaş konağı terk ederler[4]. Fakat Necip Ağa konağın içinde dört dönüp her taraftan ateş açmakta, böylece konakta çok sayıda silahlı adamın olduğu intibasını karşıya vermeye çalışmaktadır. Sonunda Demenanların kolbaşısı olan Mustafa, düz ovada konağa yaklaşmaya çalışırken saklandığı küçük bir çalılığın ardında başından vurulur. Peşinden giden babası Ali Ağa ise, bacağından yaralanır. Mustafa’nın vurulduğunu duyan Dersim askeri dağılır ve kaçar. Bunun üzerine Zazalar peşlerine düşer. Alanlı Avase Dıle Paşi, kendisi ve birkaç kişinin Peri suyunda sazlıklara tutunarak saklandıklarını ve ancak gece karanlığında kaçabildiklerini söylemiştir(Emine Y.).
Demananlı Xıde Xeceise, Dersim askerinin kaçması üzerine, kendisi dahil birkaç kişinin mevzilerini terk etmediklerini, bu sırada Necip Ağa’nın adamlarının gelip Ali Ağa’yı alıp oğlunun cesedinin üzerine götürdüklerini, kendisine bu şahsın kim olduğunu sorduklarında ise “ez çı zonon, mıde qafıka piye piye deynıne/ne bileyim, onun dedesinin kemiğini s….” şeklinde cevap verdiğini söylemiştir(Çongar). Gerçekten de Ale Heşi’nin yaralıyken oğlu için söyledikleri, yaşlılarımızca sürekli anlatılırdı[5]. Baba ve oğlunun cesetleri için ağıtlarında, ciğerlerinin çıkarıldığı ve her ikisinin de ciğerlerinde birer çatallı kıl olduğu, ciğerlerinin ise hükümet dairelerine yollandığı rivayet edilmektedir. Başka yaşlılarımızdan dinlediğime göre ise cesetler yakılmıştır. Çongar ise cesetlerin yabanda terk edildiğini, köpeklerce parçaladığını ve sonradan yakıldığını söylemektedir.
Olaydan aylar sonra Demenanlardan Hese Mırze Sıli, on kişilik bir gurupla, Ohi’nin Çaku köyünü gece basıp çok kişiyi katleder ve köyün davarını da alıp gider[6] Ayrıca Mazgirt’e bağlı Kirzi köyüne de baskın yapılır ve çok sayıda kişi katledilip köy talan edilir. Daha sonra Mustafa’nın nişanlısı kardeşi Musa ile evlendirilir. Musa ise Alan-Demenan kavgasında vurulur.
Sey Qaji’ye Baş Eğdiren Kadın ve Zegeriye Ağıtı
Oğlu (Mustafa Altun(…-2004)) henüz çok küçükken Musa Ağa, Alan aşiretiyle çıkan çatışmada, Zegeriye denilen mıntıkada vurulur[7]. Aynı gün Sıl u Sur, üç tane Alanlıyı vurup silahlarını annesine getirir. Bu öcün acılı annenin acısını ne kadar hafiflettiğini bilmiyoruz. Aslen Mıstanlı olan bu annenin adı Zarife’dir. Musa’nın vurulmasıyla artık evin reisi ise küçük oğlu Hasan Ağa’dır. Bir gün Pah’tan, Mamu’lu Hasan Ağa’nın oğlu, başsağlığı için Xozmarege’ye gelir. Kendisi aynı zamanda sağdıçlarıdır. Musa Ağa’nın evine geldiğinde, Musa’nın annesinin içeride ağladığını, oğlu Hasan’ın ise elleri arkasında, çardakta volta attığını ve bir yandan da annesine “ağlama anne ağlama, Musa’nın öcü Musa’dır” dediğini duyar(Memede Pıtali). Bu sözler, Zegeriye ağıtına şu şekilde yansımıştır[8];
Bone Mursa’e mın u vere vae
Elçiye burısne Xıloz, Fidana wae
Vaze bè, sane mua tu sare çitika şae
Veyva tu biya viae, bena cae
Hèfe Mursayi aslo xasra ceme
Pile aşire merdu, na qese benu rae
(Türkçesi)[9]
Musa’mın evi, arktan aşağısı
Elçi gönderin gelsin, Fidan bacısı
Deyin bağlanmış Annenin başına
Feleğin kara yazması
Gelinin dul kaldı, ayrılık sırası
Musa’mın öcü, asil kandan olacak
Aşiret büyüğü vuruldu,
Yol olur bu söz, bundan sonrası
Son mısrada çok önemli bir mesaj verilmiştir. Bu mesajı tartışmadan evvel, şunu belirtmekte yarar var ki, ağıtlar(ımız), söyleyen tarafından, o anki duygu yoğunluğuna göre söylenmiş olup, özellikle yazılı hale getirilmediği için belli bir biçimi yoktur. Ağıt, söylenin dilinde gerek makam gerekse söz bakımından, her defasından değişikliğe uğrayabilmiştir. Günümüze ulaşan ağıtlarda ise, ağıtı günümüze taşıyan şairlerce bazı değişikler yapılmıştır. Nitekim Zegeriye ağıtının da, acılı annenin söylediği şekliyle aynen günümüze ulaştığını söylemek güçtür. Bu ağıtı dinlediğim şu dört kişinin de gerek söz gerekse makamlarında ufak farklılıklar olması bunun kanıtıdır;
—Memede Pıtali(1905–1996)
—Hese Fate(….–1970’lerin ortası)
—Meme İve Qıji(1924–hayatta)
—Sıl u Qız (hayatta)
Son mısrada “Musa’mın öcü asil kandandır” sözüyle anlatılmak istenen, Musa’nın kıstasının ancak Musa’ya eşdeğer biri olabileceğidir. Fakat bu beyitin gerçekten acılı anneye mi ait olduğu yoksa sonradan diğer şairlerce mi eklendiğini bilemiyoruz.
Üzerinde durmak istediğim önemli bir husus; aşiret kavgalarında aşiret büyüklerine silah sıkılmadığıdır. Bu adeta bir gelenektir ve Musa Ağa’nın vurulmasıyla bu gelenek bozulmuştur. Dolayısıyla son beyitte, bu geleneğin bundan böyle herkesçe bozulacağı(yol edileceği) sitemkâr biçimde vurgulanmıştır.
Acılı anne, oğlu Musa’nın vurulmasından sonra, ağıt yakması için önce Sıl u Qız’ın babasını getirtir. Fakat söylenen ağıtı beğenmez ki bu defa Dersim’in büyük “acıların şairi” Sey Qaji’yi(…–1936) getirtir. Sey Qaji gelince önce oturur ve olayı dinler. Zira şair için, iyi bir ağıt yakmak, ancak olayla ilgili tüm detayları bilmekle mümkündür. Bu sırada Musa’nın annesi, oğlu üzerine söylemeye başlar. Sey Qaji dinler, dinler ve sonunda; “madem bu böyle şairdi, siz beni neden getirttiniz” deyip, bu ağıt üstüne ağıt yakamayacağını ifade eder.
Musa Ağa’nın annesi her sabah kalkıp yayığını dara asarken, yayığın ardında ağıt yakar. Sadece oğullarına değil, bir kör keçi yüzünden yıllarca birbirinden adam vuran Alan ve Demenanların vurulan tüm gençlerine. Öyle ki sesi karşıda, Alan yakasında yankılanır. Alanlı Mıle Uşen(1855–1928), kendi köylülerine şöyle der; “sabahın serinliğinde gidin Vıroze Dewreşi tepesine, Ale Heşi’nin karısını dinleyin”.
Sesiyle Düşmanını Çeviren Kadın
Kortasure(Yeşilkaya) köyünden rahmetli Ali Mor bana şu ilginç olayı anlatmıştı; bir gün Alanların silahlı kolu geceden Xozmarege’ye gider ve köyü sarar. Sabah davarın salıverilmesiyle silahlar patlayacak, vurulan vurulacak ve köyün sürüsü alınıp getirilecektir. Fakat davarın salıverilmesinden önce kalkıp ayranını yaymaya başlayan Musa’nın annesi, hem oğlu üzerine, hem de Alanlı gençler üzerine ağıt yakar. Bu anlamsız kavga yüzünden gençlerin her iki yakada yok yere toprağa düştüğüne vurgu yapar. Bunu dinleyen Alan kolu, gizlice haberleşip baskın yapmamaya ve geri çekilmeye karar verir. Annenin her iki aşiret gençleri üzerine söylediği bu bölümü, Hese Fate şu şekilde söylemektedir;
Da Dae ve qeda, Çemo Çemo
Dae ve qeda, o çerkemi[10]
Rejiye ma naver u boverra gınene waru
Seveve rejiyune ma bıza Rem’i[11]
Dae qeda xo ver mekuye
Ewru naverra gınu warro Laze Sıle Hemi[12]
Boverra kılıt biyo
Hot xanu seru çevere Hese Gemi[13]
(Türkçesi)
Çaydır[14], anası kurban ardıçtır
Gençlerimiz iki yakada düşer
Sebebimiz, Remu’ların kör keçisidir
Oğul, kaygılanma (düşen bir sen değilsin)
Bu gün bu yakada düşen
Sıle Hemi’nin oğludur
Karşıda, Hese Gemi’nin kapısı
Yedi hane üstünde (artık) kilitlidir
Bu kıtaya ek olarak diğer varyantlarda,
şu dizeler de yer almaktadır;
Boverra gınu warro Torne Hese Seyidi[15]
Hot xanu cenu çevere Hese Gemi
Bila sevevra zuvinra qır kerdi
Çhekte odude minura kerdi kemi
(Türkçesi)
Karşıda, düşmüş yere, Hese Seyd’in Torunu
Yedi hanı içine alır, Hese Gemi’nin kapısı
Sebepsiz yere vurdular birbirlerini
Azalttılar odalarda, duvardaki silahları(mermileri)
Musa Ağa’nın doru bir atı vardır. Vurulduktan
sonra anası hem atını hem de silahını işler
ağıtına. Bu kıtayı Memede Pıtali şöyle
söylemektedir;
Bone Mursa’e mın u bonu verde
Tariyo, şiya soni kaykerdo
Ama bonune laze mı serde
Çe sefkani romerdiyo
Qersuna Mursa’e mı gına cı
Buriye raşti verde
Beşliyo Qol darera mendu[16]
Ostor u kimet ğaal kenu
Bıko are verde
(Türkçesi)
Musa’mın evleri, evlerin önünde
Akşam gölgeleri oynamış
Gelmiş evlerinin üstüne
Sefkanın[17] evi yıkılsın
Kurşunu gelmiş Musa’mın
Sağ kaşının önüne
Silahın, duvarda asılı kaldı
Doru at(ın) düşünür
Oğul, yemliğin önünde
Meme İve Qıji, bu kıtanın ikinci beyitini şu
şekilde söylemektedir;
Comerd ke Bariteala’o
Şae biyaro roşta sekbani serde
Tanrı ki Bariteala’dır
Karalar indirsin Sekbanın gözlerine
Bu beyitte üzerinde durulması gereken önemli bir kavram, tanrı kavramıdır. “Comerd” adı Dersim Kırmancki’sinde, Allah’ın bir sıfatı olarak kullanılıp aslında isimleşmiş bir Allah adıdır. “Comerde Bas u Tealay” ifadesi, “cümle alemin başı/yücelerin yücesi” anlamına gelip sıkça kullanılmaktadır. Fakat Meme İve Qıji, “Basuteala” ifadesi değil de “Bariteala” ifadesini kullanmaktadır. Bu kelime Farsçada, Tanrı anlamında kullanılmaktadır.
Demenanlar, özellikle de aşiret büyüğü olan Hasan Ağa (Musa Ağa’nın kardeşi), kan dökülmemesi için çok uğraşır. Demenan kadınlarını barış için Alanların Körtan Köyüne, “Us u Hor”un evine yollar. Ama Alanlar meseleyi gurur meselesi yapar ve barışmazlar. Bu durum ise ağıtta şu şekilde yer almıştır;[18]
Zegeriye Zegeriye
Mursa u Mıstefa Ağae mı şüye
Ma ceni kerdi çewune Alu
Mıneta ma qewul nè biye
Ciğerune xo seru nafae ez pèrodi
Kenu fènda Gaxmud u a Kirjiye[19]
Tesela mına kore ke peniyede kote
Çeku sanenu domone çewreşi miye
Kıstena domonune mı benu sa
Malu Neciv Ağae Oxiye
Dırvetune Mıstefa Ağayi seket[20] gıredayvi
Mursa Ağae mı kerde newiye
Ser u seveve xort u ağawune naver u boveri
Bıko bıza kora dızdiye
(Türkçesi)
Zegeriye, Zegeriye
Musa Mustafa’m, tepedir
Kadınlarımızı yolladık Alanların evine
Ricamız kabul edilmedi
Çocuklarım için dövüşeceğim
Akibetini çeviririm Gaxmud ile Kirzi’ye
Tesellim sonunda kesilirse(Demenanlardan)
Silah kuşandırırım, kundaktaki bebeğe
Sevinirmiş Ohi’li Necip Ağa
Çocuklarımın ölümüne
Mustafa’mın yarası kabuk bağlamıştı
Musa Ağam yeniledi yine
Kör olası hırsızlık keçisi
Sebep oldu ağa ve gençlerimize
Ağıtın bu bölümünde anne, Alanlara kadınlarını yolladıkları halde barışmadıkları için sitem etmektedir. Mecbur kaldığı için dövüşeceğini, gerekirse durumu Kahmut ile Kirzi’ye çevireceğini, şayet kendi aşiretinden de yeteri desteği alamazsa beşikteki çocuğu dahi kuşandıracağını vurgulamaktadır. Diğer yandan da Ohi’li Necip Ağa’nın bu kavgaya sevindiğini dile getirip, kör olası hırsızlık malı yüzünden bu kadar gencin vurulduğunu tekrar tekrar dile getirmektedir. Bu kıtaya ek olarak Memede Pıtali şu beyitleri söylemektedir;
Mua qırvane Mıstefay vu sefkaniye
Mursa Ağayi, osporiye
Mursayve Mıstefayra ke çhek gıredene
Zeke verg verdano suriye
(Türkçesi)
Anası kurban Mustafa’ya, sekbanlığa
Musa Ağa’ya, binişliğe (süvariliğe)
Musa’yla Mustafa silah kuşandıklarında
Sanki kurt saldırır(dı) sürüye
Ağıtın diğer bölümlerinden Hese Fate’nin
söylediği bir kıta şöyledir;
Da Dae ve qeda Çemo Çemo
Dae ve qeda mı va gavano
Laze mı xo pişto terra, çhek gırede
Ewro jede jede xo tadano
Vana nè dae qeda, gıraniye meke
Haq qarino, na dewra made nèano
(Türkçesi)
Anası kurban, Çaydır,
Anası kurban çetin yerdir
Oğlum giyinmiş, silah kuşanmış
Bu gün fazlaca endamın kıvırır
Der ki; anası kurban, böbürlenme
Allah kızar, bizi de devransız bırakır
Sıl u Qız’ın söylediği diğer bir kıta ise şöyledir;
Zegeriye, Zegeriye
Mursa u Mıstefa Ağae mı hiri[21]
Domone mıke kewtıne çışme qewxa
Olıme Hagi nè ardene xo viri
De wayi, wayi, wayi
Mursa u Mıstefa Ağae mı wayi
Qersuna polate qerezra
Cenc u Ağaê naver u boveri berdi qedenayi
Mı bojiye Hesen Ağaê [22] xo do ra
Xızırê Sere Deyrayi
(Türkçesi)
Zegeriye, Zegeriye
Musa Mustafa’m düzlüktür
Çocuklarım kavgaya girdiğinde
Düşünmezlerdi ölümünü
Ah vahi vahi vahi
Musa Mustafa’m vahi
Polat kurşun, garezlidir
Her iki yakanın gençlerini, ağalarını
Sırayla götürüp bitirdi
Hasan Ağa’mı emanet ettim
Deryadaki Xızır’a
Bir yandan oğlu için dövüşeceğini söylerken, diğer yandan her iki yakada düşen gençlerin acısını ezgilerine taşıyan ve kesin ölüm tarihini tespit edememekle beraber 1940’ların ortasında öldüğünü bildiğim bu şair Anayı saygıyla anıyorum.
Not: Bu makale, Munzur dergisi 27-28.
sayısından alınmıştır.
[1]Alanlı Musa Ağa’nın vurulduğu tarih, büyük olasılıkla 1928 yılı ilkbaharıdır.
[2]Karerli Mehmet Efendi, I.Dünya Savaşı, Koçgiri, Şeyh Said ve Dersim’e Dair –Yazılmayan Tarih ve Anılarım(1915-1958), Kalan Yay., Ağustos 2007, Ankara
[3] Sekiz-on kişiyle gelip Gömemiş’ten yukarı doğru Çukur köyüne gittiklerinde, Gömemiş’te küçük bir mola verirler. Ali Ağa, orada da oğluna sitemini belirtir(İve Momıdi’den aktaran M. Çongar).
[4] Xıde Xece’den aktaran Çongar,
[5] Ali Ağa ve Oğlu Mustafa üzerine, Sıl u Qız tarafından söylenmiş olan ağıt için bkz. ÖZCAN, Mesut, Dersim Ağıtları I, Kalan Yayıncılık, (Ağıtı ilk yakan Sıl u Qız’ın babasıdır).
[6] Xıde Xece’den aktaran Çongar,
[7] Tahminen 1923 yılıdır.
[8] Memede Pıtali’nin söylediği şekliyle
[9]Türkçe çeviriler tarafımdan, gerçek anlamını bozmayacak şekilde, şekil şartına bağlı kalmadan yapılmıştır(M.Y.)
[10] Çerkem, Merx(ardıç)’ın diğer adıdır.
[11] Remu, Kıl köyünden (Alanlı) bir sülaledir. Kavganın sebebi, bunlara ait yedi tane keçinin, Demenanlar’dan bir aile tarafından kaçırılmasıdır.
[12] İsmi geçen Laze Sıle Hemi, Mırze Sıle Hemi’nin kardeşi İsmail’dir.
[13] Hese Gemi, Alanlı olup Gewreke mezrasında oturmuştur. Oğlu vurulduğunda henüz yeni evlidir.
[14] Sözü geçen Çay, Pülümür Çayı’dı. Olay Kutuderesi mıntıkasında gerçekleşmiştir.
[15] Burada sözü geçen Torne Hese Seyidi, 1920’lerin başında vurulan, Uşen u Torne Hese Seyidi(Uso Mozık)’nin abisi, Alo Mor’un babası Hes u Qız’dır.
[16] “Beşliyo Qol darera mendu” mısrası, Sıl u Qız’ın varyantında geçmektedir. Beşlinin kısa olmasından ötürü, “Beşliyo Qol” denilmiştir.
[17] Sefkan, Dersimde keskin nişancılara verilen addır. Meme İve Qıji, aynı ağıtın aynı kıtasında bunu “sefkan” değil de “sekban” olarak kullanmaktadır. Bu nedenle “sefkan” isminin, Osmanlıda, eyalet ve sancak beylerine bağlı olarak görev yapan ve adı “sekban” olan askeri sınıfın Kırmanciki’deki karşılığı olduğu kuvvetli ihtimaldir.
[18] Sıl u Qız’ın varyantı
[19] Gaxmud, Demenanlar ile Yusufanların, Kırjiye ise Ohi yenilgisinin mukabelesine sahne olmuştur. Fakat bu beyit Memede Pıtali ve Hese Fate’nin varyantlarında, “Gaxmud u Deruye” şeklinde geçmektedir. Deruye(Nazimiye-Dereova)’de, hanigi olayın gerçekleştiğini tespit edemedim. Meme İve Qıji ise bu kıtayı, “xortu naver u boverra sare no ra, nalene, je roza Xurumdujiye/Gençler her iki yakada, baş koymuş yere, inlemekte, Hurumdüzü günü gibi”, şeklinde kullanmaktadır. Xurumdujiye, I. Dünya Savaşında, Erzurum dolaylarında, Ruslar tarafından Osmanlı Ordusunun katledildiği yerin adıdır. Dersimli askerlerin çoğu burada katledilir.
[20] Seket; yaranın kabuk bağlamasına denilmektedir.
[21] Hire; dağ yamaçlarındaki toprak kaymaları sonucu oluşmuş küçük düzlüğe denir. (Hiry/Hiri; çoğul hali)
[22] Hasan Ağa da Ağustos 1938 yılında, Marçik’te vurulur.